TAKVAYA GİDEN YOL...
Bir rivayette: Ukbe bin Âmir, "Ey Allah'ın Rasûlü! Bana hayır işleri öğretir misin?'' dediğinde; Rasulullah (s.a.v.) cevaben: "Sana gelmeyene git, vermeyene ver, zulmedeni affet." (Müsned-i Ahmed b. Hanbel: 37/17915). buyurmaktadır.
Bu yazımızda bu hadisi daha iyi anlamamız için bölüm bölüm ele alacağız.
Hz. Peygamber’in ilk öğüdü:
1. “sana gelmeyene sen git”
İnsan, birisine yaptığı iyiliği karşı taraftan da görmek ister. O iyiliği görmezse hemen onunla selamı keser, görüşmek istemez. İnandığımız din böyle emretmiyor. Tam tersi kişi kendisine yakışanı yapmalıdır. Güzel ahlâk, senden sıla-i rahmi kesen akrabana gitmen, sıla-i rahim yapmandır.” Yâni senden ilgisini kesene mutlaka gitmendir. Gelenlere gitmek kolaydır. Önemli olan gelmeyene gitmektir. Gelmeyenin kapısını açmak, ihtiyaçlarını karşılamak güzel bir erdemdir. Her kim olursa olsun iyilik karşılık beklemeden yapılır. Bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: “Karşılık olsun diye yakınlarını ziyaret eden kimse gerçekten görüp gözeten değildir. Asıl ziyaretçi, kendisinden ilişki kesildiği halde ilişkisini kesmeyip sürdüren kimsedir” (Buhari, Ebu Davud, Tirmizî) buyuruyor.
2. “sana vermeyene ver”
Ebû Hûreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Üstte olan el altta olan elden hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! ( Buhari, zekat 18.) yani veren el alan elden üstündür. Resûlullah Efendimiz yoksullara yardım eden kimselerin, o yardımı kabul edenlerden daha değerli olduğunu belirtmektedir. Güzel bir davranış yapılırken kişinin kendi iç aleminde verdiği savaş ne kadar büyükse onun alacağı iyiliğin karşılığı da o kadar büyüktür. Vermek büyük bir fazilettir. Fazilet, takvaya giden yoldur. Fazilet peşinde olan daima önde olur. Elindekilerini biriktirmeden verenler ahiretine yatırım yapanlardır. Vermeyip biriktirenler de ahirette azıksız kalmayı tercih edenlerdir. “Ne verirsen elinle o gider seninle” atasözü meseleyi çok güzel bir şekilde anlatmıştır.
3. “sana zulmedeni affet”
İnsanoğlunun fıtratında öfkeli olmak, kendisine yapılan kötülüğe karşılık vermek gibi duygular vardır. Affetmek ise buna zıt bir duygudur. Aslında affetmek kişinin kendi hakkından vazgeçmesidir. “Sen af yolunu tut. İyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (Araf, 199) bu ayet Hz. Peygamber’e hitaben tüm inananları kapsıyor. Affetmek büyük bir erdemdir. Bununla beraber yine ayetin beyanıyla müminlerin özelliklerinden biri de; “Öfkelerini yutarlar insanları affedenler.” ( Al-i İmran 134.) ifadesi müminlerin bir özelliği olarak zikredilir. Zulme zulüm ile karşılık vermek daha büyük zulümlere kapı aralar. Bu yol Asla çözüm getirmez. O zulmün açtığı yara giderek daha da büyür. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:“İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Edeb 18, Tevhîd 2; Müslim, Fezâil 66.) Kişi kendisine yapılan kötülüğü unutup onu yapanı afferse Allah da onu kıyamet günü affeder. Yine başka bir hadiste; “Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65.) Affedilmek isteyen kişi önce affetmesini bilmelidir. Bize yapılan kötülüğü affetmek takva ehli olmaya vesiledir. “Affetmeniz takvaya daha yakındır” (Bakara, 237) Ayeti konuyu iyi aydınlatıyor. Affetmek takva ehlinin özelliklerindendir. “Siz yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebu Davud; Tirmizî) Buyuran rahmet peygamberi bizlere bu yolda en güzel örnektir. Yeryüzünde affedici olmak, merhamet ehli olarak bilinmek, Allah katında affa mazhar olmanın işaretidir. Mümin; “sana yapılan kötülüğü hemen unut. Sana yapılan iyiliği de asla unutma” şiarıyla hareket etmelidir. Böyle davrandığımız sürece rahmet kapıları bizim için sonuna kadar açılacaktır.
"Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. ( Al-i İmran 147.) Amin.