ŞAHSİYET İNŞASI ANCAK İSLAMLA OLUR
Yıkılan binaların molozları arasında kurtarılmayı bekler insanlık. Dünya böylesine kötü bir gidişe karşı hala üç maymunu oynuyor. Görmedim, duymadım, bilmiyorum. İnsan, yaratılanlar içinde akla sahip olan tek varlıktır. Peki akıl ne işe yarıyor. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırmaya mı? Yoksa sadece kötülüğe, tuzak kurmaya, savaşa, öldürmeye, narin bedenler üzerinde emeller kurmaya mı? Peki hangisi? İslamın öğretileri nerede kaldı? İnsanlık nerde? Hep soru hep soru. Ama cevaplarına tüm duyu organlarımız kapalıdır.
Melekler haklı mıydı? Hani Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. ( Bakara 30.) yeryüzünde akla gelmeyecek kadar kötülüğe imza attık. İman edenlerin büyük bir kısmı da kötülük yapanları ya sadece izlediler ya da kınıyoruz dediler. Yeryüzünde insanlık inşası için el ele vermek Allah’ın ipine sarılmak gerekiyor. İpe sarılmadık ondandır ki ayetin ifadesiyle parçalanıp bölündük.
Bu sene Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Mevlid-i Nebi teması “PEYGAMBERİMİZ VE ŞAHSİYET İNŞASI” olarak belirlendi. Şahsiyetimiz yerle bir olmuş durumda. Peygambere tabi olduğunu söyleyen bizler, bir ömrü peygamberi anlamadan, yaşamadan geçiriyoruz. Bu nasıl tabi olmak? Yıkılan şahsiyet binası enkaza dönüştü o enkazı ivedilikle kaldırıp yerine insanı inşa etmeliyiz. Ama öyle bir insan ki meleklerin bildiğinin aksine yüce Allah’ın ayetin devamında “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” (Bakara 30.) kaidesine uygun bir profil inşa etmeliyiz. Yüce Allah, kötülüğe meyil edince verdiğimiz zararı da, iyiliğe meyil edince yaptığımız güzellikleri bilir. Onun için tüm gücümüzü iyiliğe vermeliyiz. O gücü birbirimizi tüketmek için harcamamalıyız. Yüce Rabbimizin istediği bir insan olabilmemiz için onun kanunlarına tabi olmalıyız. Hz. Peygamber, küfür ve şirkle harabe olmuş gönüllere dokunarak onları islam ile yoğurup inşa etti. Bunu tüm cihana ilan etti. Onlardan, yüce Allah’ın övdüğü meziyetlere bürünmüş şahsiyetler ortaya çıktı. Bugün bizler Mekke döneminden daha çok islama ve peygambere muhtacız. İslamı ve peygamberi hayatın rehberi kılmadık. Hep başka rehberler peşinden gittik veya aradık. Sonunda geldiğimiz hale düştük. Yıkılan insanlık binasında hepimiz mahsur kaldık. Çoğu insan emojiler gibi hayatın gülücük versiyonuna takılmış, enkazın altında can verdiğinin farkında değil. Hala stroy ( hikaye) atıp duruyor. Bazılarımız da kısmen durumun farkında ama o halden kurtulmak için birilerinin yardım elini bekliyor. Bir kurtarıcı bekleyen o elleri hep binayı yıkanlar tuttu. Halbuki Kedisi gayret etseydi oradan çıkmayı başardığı gibi elini başkalarına da kaptırmazdı. Enkazın altında kalanların az bir kısmı da durumun ne kadar vahim olduğunu biliyor. Farkındadır. Çabalıyor, oradan çıkmak için direniyor. Canı pahasına da olsa Yaradan’ın istediği insan profiline uygun hareket ederek davası uğruna mücadele ediyor.
Asrı saadet diye isimlendirilen dönemden sonra insanlık yavaş yavaş islama ve adalete susadı. Şimdi ise susuzluktan ölmüş durumda. Tekrar dirilmesi de islama tabi olmasına bağlıdır. Yıkılan insanlık, ardından büyük bir enkaz bıraktı. O enkaz, samimiyet ve gayretle çalışan, peygambere ve islama ihlas ile tabi olanların eliyle kalkar. Gözlerimizi açalım dünya ne durumdadır. Şahsiyetimizi islam ile inşa edelim. İslamın binasından ancak şahsiyeti Kur’an’a göre olanlar içeri girer. “Bu gidiş nereye?” (Tekvir 26.) almış başımızı bilmediğimiz bir yolda ilerliyoruz. Dur bakalım bu yolun sonu nereye varıyor. Hiç sorgulamadan, başımızı kaldırıp gözlerimizi açıp etrafımıza bakmadan ilerliyoruz. Koca koca kıyımlara, zulümlere üç maymunu oynadık ya da bu durum umurumuzda olmadı. Ama tarih, kardeşleri zulüm altında inim inim inlerken sesiz olanları da kayıt altına aldı. Hani müminler bir binanın temel taşlarıydı. Bir bedenin uzuvlarıydı. Bir organ acı çekse diğer organlar da acı duyardı. Böyle buyurmuştu rahmet peygamberi.
Sözün kısası hepimizin kaygıları var. ama ne zaman ki kaygımız sadece ve sadece islam olursa; işte o zaman enkazın altından dirilip islamın inşasında bir tuğla oluruz. Aksi takdirde yazılanlar ve anlatılanlar, küffara sıkılan bir kurşundan daha kıymetli olamaz.
“Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” sen bizi bağışla doğru yola ilet. Amin.