SUSARAK KONUŞMAK
Yüce Allah bizlere konuşmak gibi büyük bir nimet vermiştir. Bu nimetin büyüklüğü kadar zahmeti ve cefası da büyüktür. Diğer duyu organlarının sahası dardır. Mesela; göz sadece görür. Kulak sadece işitir. Ama dilin kemiği yoktur susmayı beceremez görmediğine gördüm, duymadığına duydum der gözü ve kulağı zan altında bırakır. İkisine de iftira atar. Dilin cismi küçük cürmü büyüktür. Dil içteki duyguların dıştaki tercümanıdır. Bazen doğru bazen yanlış tercüman olur. Söz gümüş ise sükut altındır der atalarımız. Sözün gümüş kadar değeri varsa susmanın da altın kadar değeri vardır. Altın gibi değerli olan bu cevheri birçoğumuz maalesef bilmiyoruz ve sonunda kaybediyoruz.
İnsan susarak ta konuşur. susmak öyle derin manaları içinde barındırır ki; çok az insan bu manalara vakıf olur. Sessiz, sözsüz, kelimesiz bir konuşmadır susmak. Dil konuştu mu yanılabilir. Ama gözler konuştu mu yürekteki hakikati haykırır. Susmak ve dinlemek, dili bağlamayı ve tutmayı gerektirir. Dilden önce kulaklar gelir. İki defa dinlemek lazım konuşmadan önce. Susma ve konuşma dengesini iyi bilmeliyiz. Nereye ne kadar ve nasıl konuşmamız gerektiğini önce susarak sonra dinleyerek karar vermeliyiz. “Konuşmak hoşuna giderse sus; susmak hoşuna giderse konuş.” derler. Ona kimi hikmettir der, kimi marifet sayar susmayı. Dilini tutmak arifliktir. Arif bilen demektir. Bilen, bildiği için susar. Yani susması gerektiğini bildiği için dilini tutar. Bir yönü ile sükut insanın cehaletini de örter. Ehli tasavvufun sürekli üzerinde durduğu ‘’Az ye, az konuş ve az uyu’’ prensipleri de insanın kemâle ermesindeki en önemli hususlardandır. Az konuşmak çok dinlemeye kapı açar. Dinlemeyi alışkanlık haline getirir. Dinlemeyi bilen de göklerden süzülen vahyin tercümanı olur. Hz. Peygamber Efendimiz, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun.” buyurmuştur. Müminin her konuştuğu doğru olmalı. Eğer biliyorsa ve konuşması gerekiyorsa konuşmalı. Ama susması gerektiği yerde de susmayı bilmelidir. Susmak kamil olmanın işaretidir. Konuşmak insanı bağımlı yapar. İnsan ağzından çıkana mahkum olur. Bir nevi onun kölesi olur. Kontrol edemez. O söylediği şey alıp başını gider. Belki bir gün sahibine hançer, kılıç veya silah olarak geri döner. Mümin susmayı adet haline getirirse; ona takva ve tevazu elbisesi giydirilir. Dil, hikmet ve vakarlığın anahtarıdır. Çok konuşan o anahtarı köreltir. Kapıyı açamaz hikmet ve vakardan mahrum olur.
“İnsan sabahlayınca, bütün organları dile başvurur ve şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz”. (Tirmizi)
Allahım dilimizin şerrinden sana sığınırız. Amin