ÖLÜM KAYGISIYLA YAŞAMAK...
“Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra vakti gelince öldüren ve kıyâmet günü yeniden diriltecek olan Allah’tır...” ( Rum 40.)
Yoktan var olmak sonra da tekrar ölmek için yaşamak...
Üzerinde yaşadığımız dünya, kaygıların, hüzün ve sevinçlerin korku ve ümitlerin olduğu bir imtihan yeridir. İnsanoğlunun fıtratında rahat yaşamak ve sıkıntısız bir hayat sürmek vardır. Psikolojik yönden bizi rahatlatacak ve bize ilaç gibi gelecek bir ayet var Kur’an’da. “Güldüren de O’dur, ağlatan da. Öldüren de O’dur, yaşatan da”. (Necm 43-44). Bu ayet-i kerimenin kaidesine göre hayatımıza yön vermek biz bahtiyar edecektir. Yunus misali: “lütfunda hoş kahrında...” diyebilmek mümine yaraşır bir haldir. Her insanın az ya da çok kaygıları vardır. Kiminin kaygısı dünya, kimininki ahiret... Bir gün mutlaka öleceğimiz gerçeği bizi bekliyor. İnsan, ölümü beklemezken ölüm onu her an beklemektedir. Bizi bekleyen ölüme karşı nasıl bir hazırlığımız vardır. Ölüme neleri sunacağız. Genç ve yaşlı için ölüm biraz daha farklı bir durumda ele alınır. Genç birine ölüm biraz daha uzak görünürken yaşlı birine biraz daha yakın görünür. Halbuki Kur’an bu yanlışı şöyle düzeltiyor. “Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde, ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” ( Araf 34. ) Ölüm, vakti gelen herkesin kapısını çalar. Genç, yaşlı, çocuk dinlemez. Azrail, listede kimin adı geçiyorsa ona gider. Dünyevi tüm kaygılar dünyada kalır. Her insanın kaygısı olmalıdır. Kaygılar onu doğru yola iletmelidir. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” ( Mülk 2.) Bu ayeti kendimize soralım. Hangimiz güzel amel yapıyoruz? Yaşantımız hangi amel üzerindedir?
Vazifemizi ihmal etsek bile unutmayacağız. Yüce Allah; “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.” ( Zümer 53 ) buyuruyor. Bu ayet bizlere derin bir nefes aldırırken aynı zamanda rehavete düşmememiz gerektiğini de anımsatıyor. Müminlerin dünyada ahirete yönelik kaygıları olmalıdır. Bu kaygılar mümini olumlu yönde yönlendirecektir. Okula, işe gitmek, evin ihtiyaçlarını karşılamak, faturaları ödemek vb... görüldüğü gibi insanı bu dünyada meşgul eden daha sayamadığımız ve en önemlisi de insan ölünce hepsinin dünyada kaldığı çok meşguliyetler vardır. Telefona alarm koymak, not defterine yazmak unutmamak için yapılan bir çözümdür. Aslında mümin, âhiretiyle ilgili korku, endişe ve kaygılar taşımalıdır. Acaba son nefesimi nasıl vereceğim, imân üzere mi küfür üzere mi? Mahşer günü hesap ânında hâlim ne olacak? Bu tür kaygılar ona asıl görevini hatırlatır. Peki bizi yaratana karşı vazifelerimizi hatırlamak için ne yapıyoruz. Asıl vazifemizin ne olduğunu unutmadan hareket etmek bize kaygısını taşıdığımız ahireti kazandırmaz mı? Bizi dünya endişelerinden kurtarıp ahirete yönelten bu hadisi hiç unutmamalıyız. “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz.” (Tirmizi, Zühd 2) Ağzımızın tadını bozan ölüm, aslında bize ölüm sonraki hayatın güzelliklerini haber veriyor. Yaptıklarımızın hesabını vereceğiz bilinciyle yaşamak, dünyaya bağlanmadan ahiret yurdu için çalışmamız gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Şayet bu şuurla hareket edersek ağzımızdaki acı, yerini daimi bir tatlılığa bırakacaktır. Hem dünyanın tüm lezzetleri fanidir. Birkaç dakika sonra dildeki tat gider ağız yine eski haline döner. Ama ahiret lezzetleri bakidir. Daima ağzımızda tatlı olarak kalır.
Rabbimiz! Bize dünyada ve ahirette iyilik ve güzellik ver.
Bizi, dünyada ve ahirette kendi rahmetinden mahrum etme. Amin.