MÜMİNLER ANCAK KARDEŞTİR...
Yüce Allah, yeryüzünün en şerefli varlığı olan insana dünya hayatında tercih yapması için imkanlar tanımıştır. Tarih boyunca iyilik ve kötülük daima karşı karşıya durmuştur. İnsan yaratılış gereği iyiliği ve kötülüğü yapacak potansiyele sahiptir. Kur’an’da bizlere hz Adem’in iki oğlunun durumu anlatılır. Aynı anne babadan olan kardeşler arasında çıkan olumsuz durumlarda nasıl bir yol izlememiz gerektiğini rabbimiz anlatmıştır. Sebebi ne olursa olsun “Andolsun ki seni öldüreceğim” (Maide 27.) diyen kardeşimize karşı tavrımız Hâbil gibi olmalıdır. O kendisini öldürmek için davranan kardeşine “Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana el uzatacak değilim zira ben alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım” (Maide 28.)
Rabbimiz kerim kitabında müminleri kardeş ilan etmiştir. ( bk. Hucurat 10.) Bunun yanı sıra kardeş olanların önündeki tehlikeleri haber vermiştir. Kardeş olmak yetmiyor. Sezai Karakoç’un ifadesiyle "Kardeşiz demek yetmez. Hâbil misin yoksa Kâbil mi? Onu netleştirmek lazım”. Aynı şekilde hz Yusuf mu yoksa kardeşleri miyiz? Safımızı belli etmek lazım. Kabil ve hz Yusuf’un kardeşleri olmayı tercih eden kardeşimize karşı bizim tavrımız nedir? Hz Yusuf veya Hâbil olmayı seçebilecek potansiyele sahip miyiz? Hatasız insan yoktur. Yanlışlar insanı olgunlaştırmalıdır. Hatalar insana ders veren uyarılar olmalıdır. Eğer hatalardan ders çıkarmazsak hatalar bizi yoldan çıkarır. Mümin, hiçbir insan hatadan beri değildir kaidesiyle hareket etmelidir.
Bize bir kötülüğü dokunan kardeşimize kaç tane iyiliğimiz dokundu. Ya da onun kötülüğüne kaç tane kötülükle karşılık verdik. Bana kötülüğü dokunan kardeşe benim de kötülüğüm dokunur düşüncesiyle hareket edersek dünyada Kabiller çoğalır Hâbiller tükenir. Nefsine uyup kardeşine kıyanların hiçbiri yaptığından memnun kalmamıştır. Kabil de kardeşini öldürdükten sonra pişman olmuştur. ( bk. Maide suresi 31.) hz Yusuf, kardeşleri tarafından kendisine yapılanları affetmiştir. (bk. Yusuf 92.) İçimizde Kabil misali kin, nefret, düşmanlık gibi duygular vardır. Bu kötü duygular, Hâbil misali sevgi, kardeşlik, yardımseverlik, gibi güzel duyguları yok eder. “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” ( Fussilet 34.) kötülüğe kötülükle karşılık vermek aklı selime uygun olmayan ve sonu hüsran olan bir durumdur. Kur’an’da iyilik yapanlar daima övülmüş, kötülük yapanlar da daima yerilmiştir. İnsanoğlu fıtrat gereği övülmeyi, el üstünde tutulmayı, sevilmeyi ister. Ona rağmen nefsine ve şeytana uyup yasaklı yollarda yürüdüğü zaman kötülüğe öncülük yaptığı için cezayı hakeder. Aynı karından çıkmış ve aynı kanı taşıyan kişilerin dünyalık hevesler uğruna uhrevi hayatlarını kurban etmeleri kadar acı bir şey yoktur.
Rabbimiz yüce kitabında bizlere ölçüyü şöyle anlatmıştır. “....öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah, iyilik edenleri sever. ( Al-i İmran 134.) Bir bela veya sıkıntıda nefsine uyup Kabil olmayı tercih eden kardeşimize karşı bizler Hâbil misali davranıp öfkemizi yutup yanlızca uhrevi mükafatı düşünerek o kötülüğü üzerimizde en güzel şekilde defetmeliyiz. Bizi yücelten değerlere sımsıkı sarılmak bizi değerli kılacaktır. Hâbil olmak kolay değildir. Bedel ödemek lazım. Engellerin çok olduğu bir yarışın mükafatı da çok olur. Engelsiz gelen lezzetin acısı da çok olur. Kardeşimiz Kabil olsa bile biz ona Hâbil olalım. Biz Hâbil olursak kazanan biz oluruz. O da er ya da geç hatasından döner ve rabbimizin övdüğü kervana dahil olur.
Rabbim bizi kendine kul kabul eyle kusurumuzu affeyle bizi Hâbil olanlardan eyle. Amin.