MÜFLİS KİMDİR?
Hayat, insana bahşedilen en büyük nimettir. İnsan daha önce hiç yokken; yaratıcının eliyle var oldu. O varlık içinde kendisini yaratanı bilmek, bulunmaz bir zenginliktir. İnsan, maddi dünya içinde kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin asli ihtiyaçlarını karşılamak için bilfiil çalışıp durmaktadır. İçinde olduğu hayattan öğrenmiştir boşuna çalışmanın kedisine fayda sağlamayacağını. Ondandır ki zarara girme korkusuyla ayağını yorganına göre uzatır. Bu geçici hayatta bile insan kendi harcamalarına dikkat etmek zorunda. Yoksa sonu hiç iyi olmayan durumlarla karşılaşır. İnsan, büyüdükçe sorumlulukları artar, hareket edeceği alan daralır. Dünyevi hayat içinde dahi az bir karşılıkla ya da karşılıksız çalışmak, bir nevi boşa kürek sallamak insanı hazin sonuçlara götürür.
Ebu Hureyre (r.a.)’nin rivayet ettiği bir hadiste sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) arkadaşlarına; "Müflis kimdir, biliyor musunuz?" Ashab, "Bize göre müflis, parası ve malı olmayandır" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Ümmetimin müflisi, kıyamet gününe; namaz, oruç ve zekât görevlerini yerine getirdiği halde, ona-buna sövmüş, iftira etmiş, şunun-bunun (haksız yere) malını yemiş, kanını dökmüş , onu-bunu dövmüş olarak gelen kimsedir. Bu kişinin iyiliklerinin sevabından hak sahiplerine verilir. Borcu ödenmeden sevabı biterse, diğerlerinin günahları ona yüklenir, sonra da Cehenneme atılır" buyurdu. (Müslim, Birr, H. No: 59)
“Nasıl olsa benim salih amelim çoktur ” deyip neticeyi görmezden gelmek akla muhal bir durumdur. Bu hayatın müflisi olmaktan korkma; toparlanma şansın her zaman vardır. Ama ahiretin müflisi olmak geri dönüşü olmayan büyük bir hüsrandır.
İsmail Hakkı Bursevi Hz. Zülkarneyn’e de atfedilen bir olaydan şöyle söz eder; Zülkarneyn (aleyselam) ordusuyla zorlu ve ağır bir seferden dönerken önlerine bir tünel çıkar. Askerlere tünelden geçerken toplayabildikleri kadar nesne toplamalarını emreder. Bu emir karşısında ordu 3 gruba ayrılır.
Birinci grub; zaten çok yorgunuz bu tünelde taştan başka ne olabilir ki neden boşuna taş toplayalım düşüncesindedir.
İkinci grub; o da birinci grub gibi düşünür fakat emri de yere düşürmemek için az da olsa toplayalım der.
Üçüncü grub ise; o bizim komutanımızdır bu da onun emridir. Diyerek toplayabildikleri kadar toplarlar. Bu şekilde tünelin çıkışına varırlar. Gün ağırınca toplamış oldukları nesnelerin mücevherat cinsinden taşlar olduklarını görürler.
Neticede üç grub ta pişmanlık duyar; birinci grub; hiçbir şey toplamamış olmanın, ikinci grub; az şey toplamış olmanın, üçüncü grub ise; daha fazla toplamamış olmanın pişmanlığını yaşar. (İsmail Hakkı el-Bursevî, Rûhü’l-Beyân, XVI/.) İşte uhrevi hayatta ilk iki grub gibi pişmanlık duymamak için bize verilen ilahi emirleri yapabildiğimiz kadar yerine getirelim.
Uhrevi hayat için her birimize verilen heybeler vardır. O heybeleri, ahirette işimize yarayacak amellerle doldurmak için az yada çok bir gayret içine gireriz. Ama asıl, bizden istenilenleri ihlasla (sadece Allah rızasıyla) yapıp o heybeye koymaktır. Kimimiz o heybeyi dünyalıkla, kimimiz uhrevi ameller ile doldurur. O heybenin kumaşı niyettir. Bunu asla unutmamalıyız. Yaptıklarımızı hangi niyetle yaptığımızı iyi bilmeliyiz. Çünkü yaptığımız iş ve eylemlerin Rabbimiz katında değer kazanması için öncelikle O’nun razı olduğu işleri, yine O’nun rızasıyla yapmaktır. Şunu da asla unutmamalıyız ki; onun rızası olmadan o heybeye koyduğumuz her bir amel o heybeye zarar verir ve onu kısa sürede yıpratır. İşin tuhaf yönü de; bu heybenin yıprandığını ve içindeki amellerin döküldüğünü farketmemiz çok zaman alabilir. Sonra ahirette hesap verirken bakiyemizin sıfırlandığını gördüğümüzde işte o zaman dünyada boşa kürek sallamak hakikatiyle yüzleşiriz. Allahım bizi; yaşadığımız sürece “yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” ( Fatiha 5.) hakikatinden ayırma. Amin.