KİTAP YÜKLÜ MERKEP...
“Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” ( Cuma 5. )
Kainatın yegâne sahibi yüce Allah, insanı sorumlu kılmıştır. Ve ona yeryüzünde uyarıcılar göndermiştir. Bu uyarıcılar peygamberler ve kitaplardır. Yukarıdaki ayette, İsrailoğullarının kendilerine gönderilen kitaba göre yaşamadıkları anlatılır. Yüce Allah onları, üzerinde ne taşıdığını bilmeyen ve kendisine ağırlıktan başka bir faydası olmayan merkebin durumuna benzetir. Merkepler sadece sırtına aldıkları yüklerin taşıyıcısı olur. Sırtındaki semerin içinde altın da olsa kitap ta olsa o merkebe hiçbir fayda sağlamaz. Bu ayet sadece israiloğullarına gelmemiştir. Bu ayet, ahirzaman ümmetine de hitap ediyor. Yani Kur’an’ı okuyan, ezberleyen, anlatan fakat gereği gibi amel etmeyen kimselere de hitap etmektedir.
Bu kainatın, harika bir meyvesi olan, yaşadıklarıyla, tecrübesiyle, konuşmasıyla, aklı ve düşünceleriyle adeta bir mekteb olan insan, bu zenginliğini gözardı edip merkep olmayı tercih etmemeli. Yüce Allah, “Oku” ( Alak 1.) emriyle birlikte, okuduğumuzu anlamamızı ve yaşamamızı istemektedir. Ancak böyle bir okuyuşun insana fayda sağladığını bildirir. Aksine kitaplarda olanı okumak, ezberlemek, merkep gibi sadece o bilgilerin taşıyıcısı yani hamalı olmak, kişiye hiçbir fayda sağlamaz.
Yüce rabbimiz, bizden önceki ümmetler gibi olamamamız için bizi bu ayetle uyarıyor. “İman edenler! daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.”(Hadîd, 16.) yani kendilerine Tevrat, İncil gönderilenler o kitabı okuyup ona göre hareket etmediler ve zamanla kalpleri iyice katılaştı yoldan çıktılar. Sonra da Allah’ın azabına uğradılar. Yüce Allah; Ey iman edenler! Size inen kitabı aklı selimle oturup anlayarak okuyun kafa yorun ben sizden ne istiyorum? Ona göre yaşamaya çalışın. Böyle yapmadığınız sürece israiloğullarından bir farkınız kalmaz. Kur’an’ı çok okuyup ezberlediğiniz halde merkep olmaktan kurtulamazsınız. Buyuruyor. Kur’an’da anlatılan ve sonu ceza olan misaller uyarı hükmündedir. Bu misaller, okuyan bilsin de böyle bir yanlışa düşmesin diye anlatılır. Bunun yanında sonu mükafat olan örnekler de vardır. Bu da okuyana gereği gibi yaşadığı sürece bu mükafatı hak edeceği anlatır.
Kişi, ilme sahip olduğu halde bu ilim, kendisini günah işlemekten alıkoymaz, Allâh’a kul olmasını sağlamazsa, öğrendiği ilim faydasız, hayırsız ve sahibine yük olarak görülmüştür. Bilmekten öteye geçmeyen, amel haline dönüşmeyen ilim; sahibine ağırlık yapan yük gibidir. Allah’ın emirlerini bilen, ezberleyen, anlat denilince bülbül kesilen, fakat yap denilince câhilden farkı olmayan insanın o bildikleri ona fayda vermediği için içi boş, vurdukça ses çıkaran bir teneke gibidir. Yüce Allah’ın Kur’an’da eski ümmetlerden haber vermesinin gayesi, bizim de aynı hatalara düşmememiz içindir.
Tüm insanlığa rehber olarak gönderilen ilahi kitaplar, evrenseldir. İşte bu nedenle her bir ayet veya surenin nûzül sebebi has, manası umumidir. Mana umumi olduğu için her bir sure veya ayetin merkezine kendimizi koyarak okumalıyız. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bazı olayların akabinde veya öncesinde ayetler nazil olurdu. O ayetler o zamana hitap ettiği gibi bu zamana da hitap etmektedir. Elimize aldığımız Kur’an’ın içinde kendimizi bulmalıyız. Yani her bir ayet bize hitap ediyor. Bizden ne istiyor gibi bir yaklaşımla hareket etmeliyiz.