HZ. PEYGAMBER, CAMİ VE İRŞAD
Yer yüzünde ilahi mesaja muhatap olan insan, fıtratı gereği sosyal bir varlıktır. Onun bu durumunu hakkıyla bilen yüce Allah ona; mürşidi kamil olan peygamberleri göndermiştir.
Peygamberler gönderildikleri kavimlere ilahi mesajları iletmiş, onlara doğu yolu göstermiş ve irşadın ilk faaliyetlerini yapmıştır. Böylece islamın yeryüzünü aydınlatmasıyla başlayan tebliğ ve irşad faaliyetleri kıyamete kadar devam edecektir. “Hatemül Enbiya” ismiyle müsemma olan Hz. Peygamber (s.a.v.) hicri aylardan Rebiülevvel ayının 12. gecesi dünyaya teşrif etmiştir. Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından her sene 1- 15 Ekim tarihleri arasında “Mevlid-i Nebi haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır. Diyanet işleri başkanlığımız bu sene Mevlid-i Nebi ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası temasını “Peygamberimiz Cami ve İrşat” olarak belirledi.
Tebliğ ve davet; henüz müslüman olmamış kimselere yapılır. İrşad ise; İslam’ı kabul edenlere yönelik yapılır. Hz. Peygamber (s.a.v.) ilahi mesajları insanlara anlatmaya akrabalarından başlamıştır. (Şuara 214.) bu daveti hikmet ve güzel öğütle yapmıştır ve bununla görevlendirilmiştir. (Nahl 25.) insanları böylesine zor bir dönemde kendi etrafında toplamasında hiç şüphesiz O’nun irşad ve davetteki nebevi metodu etkili olmuştur. İrşadın en önemli tarafı ağzımızdan çıkanları ilk önce bizim yapmamızdır. Hz. Peygamber emir ve yasakları samimi bir şekilde ilk önce kendisi yapmıştır. Ümitsizliğe kapılmadan büyük bir inanç ve kararlılıkla asla gönderiliş gayesinden ayrılmadan tebliğ davet ve irşad faaliyetlerini ömrü boyunca sürdürmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine nazil olan ayetleri önce kendisi okur, anlar hayatına aktarırdı. Daha sonra da bu ayetleri ashabına tebliğ eder onlara öncülük ederdi. Yapılan irşadın fayda sağlaması için muhatabı iyi tanımak gerekir. İletişim dilini çok iyi kullanan Peygamber Efendimiz (s.a.v.) cemaatini ve içinde bulunduğu toplumu çok iyi bir şekilde gözlemler onları daha yakından tanıma fırsatı elde ederdi. Muhatabını iyi tanıdığı için sorulan sorulara tam yerinde cevaplar verirdi. Kendisini dinlemeye gelenlerin durumunu dikkate alarak, akıl seviyesine göre konuşmuştur. “Hangi amel daha hayırlıdır” diye soran sahabelerden kimine “namaz kıl”, kimine “ annene iyi davran”, kimine “diline hakim ol” kimine “az da olsa devamlı olan ibadettir”, kimine “Allaha iman ve onun yolunda cihaddır” “Oruçtur” , “yemek yedirmek ve cihaddır” şeklinde farklı farklı cevap vermesinin nedeni, toplumdaki insanları iyi tanımasındandır. O’nun ümmeti olarak bize düşen; tebliğ davet ve irşadda Hz. peygamberin yolunu takip etmek ve O’nun metodonu uygulamaktır.
Kâbe, yeryüzünün ilk mescididir. (Âl-i İmran 96). İslamın ilk yıllarında Kâbe’de ibadet etmek, islami faaliyet yapmak hem yasak hem de çok zordu. Bundan dolayı Mekke’de Hz. Erkam’ın evi ; İslamın konuşulduğu tebliğ ve irşadın yapıldığı adeta iman edenlerin ilk mescidi olmuştur. Hz. Erkam’ın evinin kubbesi ve minaresi yoktu. Cami veya mescid görünümünde değildi. Buna rağmen adeta iman varsa imkan da vardır şuuruyla islamın konuşulduğu, davet ve irşadın yapıldığı her yerin bir mescid hükmünde olduğu mesajı bizlere verilmektedir. Hz. Peygamber Medine’ye hicret esnasında Kuba’da bir mescid inşa etti ve orada namaz kıldırdı. Yine Mesdine’de inşa ettiği Mescid-i Nebevi, islamın özgürce yaşandığı ve oradan da tüm dünyaya yayıldığı yerdir. Hz. peygamber Mescid-i Nebevi’nin bir bölümünü evi olmayan ve ilimle uğraşan sahabeler için ayırmıştır. Bununla beraber mescitler yeryüzünün en güvenilir, kuşatıcı ve kucak açıcı birer mekan olduğu hakikati gözler önüne seriliyor.
Bugün yeryüzünde her müslümana özellikle; Mehmet Görmez hocamızın ifadesiyle “Din Gönüllüsü” olan din görevlilerine büyük işler düşmektedir. Tebliğ davet ve irşadda nebevi metottan ayrılmadan hareket etmek ve hitap ettiği kitlenin diliyle konuşup İslam’ı anlatmak en büyük sorumluluktur.
Bilindiği üzere tebliğ davet ve irşad ilk önce peygamberlerle başlamıştır. Kıyamete kadar bu dinin güzelliklerini din gönüllüleri; camilerde gönüllere işleyerek anlatacaktır. Bu güzellikler her alanda hayat bulacaktır. Ama unutulmamalıdır ki en önemli davet ve irşad metodu söylediklerimizi yaşamaktır. Yaşantımız, muhataplarımız için çok önemli bir irşad konumundadır. Eğer söylediklerimiz ile yaşantımız arasında bir tutarsızlık varsa, yapmış olduğumuz davet ve irşad kuru bir laftan öteye gitmez. Sadece kulakların duyduğu sözler unutulur. Ama gönüllerin işittikleri asla unutulmadığı için yaşantımıza yön verir. Mevlid-i Nebi haftasını hatırlamak unutmamak ve kutlamak sadece yazılan yazılarda, afişlerde, yapılan konferanslarda kalmamalıdır. O’nun sünnetini ihya etmek tebliğ davet ve irşad faaliyetlerini gücümüz ölçüsünde gönüllü olarak yapmak bizim en büyük vazifemiz olmalıdır. Camiler sosyal hayatın içinde olmalıdır. Camilerde anlatılanlar orada kalmamalıdır. Hayatımıza yön veren aydınlıklar olmalıdır.
Bu vesileyle İslam’ın aydınlığına gönül vermiş, irşadıyla önder olmuş tüm din gönüllülerinin “Mevlid-i Nebi Haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası” mübarek olsun.
Rabbim ümmeti olduğumuz Peygamber’in ahlakıyla ahlaklanmayı, O’nun sünnetini hayatına tatbik etmeyi cümlemize nasip etsin. Amin.