HAZRETİ PEYGAMBER VE VEFA
Alemlere rahmet olarak gönderilen kutlu elçi, hicri aylardan Rebiülevvel ayının 12. gecesi dünyaya teşrif etmiştir. Her yıl ümmeti olduğumuz o rahmet peygamberinin doğumunu bir heyecan ve mutlulukla kutlarız. Diyanet işleri başkanlığımız mevlidi nebi münasebetiyle her yıl hz. peygamberin bir yönüne işaret ederek bir tema belirler. Bu senenin teması da “HZ. PEYGAMBER VE VEFA TOPLUMU” olarak belirlendi. Kur’an’ın ve sünnetin üstünde büyük bir önemle durduğu ahde vefa, ferdi, sosyal ve toplumsal hayatı birbirine bağlayan en güçlü temel taşlardan biridir.
Vahyin ışığında hayat bulan tüm ahlaki değerler, insanın huzurlu ve güvenli bir hayat sürmesini sağlamakla beraber toplumsal birliğin de temel şartlarını oluşturmaktadır. Sadakat ve güveni de içinde barındıran vefa bu değerlerin en temel unsurlarından biridir. Hz. peygamberin, o günün şartlarında tüm dünyaya ilan ettiği vahyin, kendisinden istediği tek şey vardı; “Sana tabi olanlarla birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ( Hud 112.) ilahi emriydi. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. peygamber, bu ilahi emre nail olmadan önceki hayatında da vefa, dürüstlük, sadakat ve güvenle öne çıkmış; “Muhammed’ül Emin” olarak tanınmıştır. O, rabbinden aldığı ahde öyle bir vefa gösterdi ki kıyamete kadar dillere destan, gönüllere rehber, doğru yolun yolcularına ışık olacaktır.
Ahde vefa, toplumun temellerinin sağlıklı bir zemine oturmasına öncülük eder. Kur’an’ı Kerim’de ahlaki bir erdem olan vefa; bir söylemden ziyade eylem ile ortaya konulan bir davranıştır. Vefa, bireysel ve toplumsal birlik ve beraberliği perçinleyen, kuvvetlendiren imani ve ahlaki büyük bir haslettir. Kur’an, olgun müminlerin vasıflarını sayarken onların ahde vefa gösterme özelliklerini de öne çıkarmaktadır. O’nun vefası, varlıkta ve yoklukta hiç sönmeyen, sadece inananları değil inanmayanları da aydınlatan bir kandil gibiydi. “ her kim ahdine vefa gösterir ve günah işlemekten sakınırsa bilsin ki Allah o sakınanları sever” ( Ali İmran 76.) ayeti kerimesindeki ilahi sevgiye mazhar olmak biz inananlar için bulunmaz büyük bir fırsattır. Muamele kurduğumuz kişilerin inancına bakmadan verdiğimiz sözlere vefa göstermek hem ilahi hem de nebevi bir emirdir.
Hudeybiye antlaşmasının maddelerinden biri de; Mekke’den Medine’ye gidecek müslümanların talep edilmesi halinde Mekkelilere geri verilmesiydi. Antlaşma yapıldıktan sonra Ebu Cendel, adındaki sahabi Mekke’de zindandan kaçarak Medine’ye gelmişti. Antlaşma gereği Ebu Cendel geri verilmeliydi. Hz. peygamber antlaşmaya sadık kalarak “ Ey Ebu Cendel! Sabret. Ahdimizden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır.” buyurarak onu tekrar Mekke’ye geri gönderdi. Ahdine vefa gösterdi. (Hz. Muhammed ve İslamiyet, 6: 202-206)
Hz. peygamber Hudeybiye antlaşmasına büyük bir hassasiyetle uyarak bizlere bu konuda da önder olmuştur. Vefalı bir peygamberin, vefalı bir ümmeti olma yolunda Rabbim bizlere güç ve kuvvet ihsan eylesin. Hz. peygamberin, yeryüzüne doğduğu gibi gönüllerimize de doğması ümidiyle bu kandilimiz ebediyen hiç sönmesin. 571’de doğan Vefa Güneşi’nin yüreğimizde hiç batmaması dileğiyle. Tüm İslam aleminin mevlid kandili mübarek olsun.