GÖNÜL BAHÇESİNİN ANAHTARI NEDİR ?
Yaratıcısının kudret eliyle hayat bulan insan, bir çok duyguyu içinde barındıran gizemli bir hazinedir. Bu hazinenin sahibi yüce Allah, onu yaratırken ona gönül adında bir bahçe vermiştir. O bahçenin kapısından sadece doğru anahtarı olanlar içeri girer. Gönül, hoş, güzel ve yumuşaktır. Oraya yine aynı vasıfta duygular yakışır. Temiz tutmamız gerekir bize verilen gönül bahçelerimizi. İçimizi, yüreğimizi temiz tutarsak ağzımızdan çıkan kelimeler de temiz kokar. Gönül penceremiz acık olmalı her daim, yüreğimizin sevgi ve sıcaklığına talip birileri vardır. Güler yüzlü olmak sadakadır. Bu nedenledir ki; nice kapalı kapıların açılmasına; katı yüreklerin yumuşamasına vesile olabilir. En çok da bu yakışır gönül bahçemize.
Kendi gönül bahçemize İslam ağacını ekelim. Faydasını da dünyada ve ahirette görelim. Hz. Peygamber efendimiz, çevresini ve kainatı güzelleştirmeye önce kendi gönül bahçesinden başladı. O’nun gönlündeki İslam ağacının dalları tüm dünyaya yayıldı. O’nun yüreğindeki güzellik simasından okunuyordu. Bu yüzdendir ki O’nu öldürmeye gelenler O’nda hayat buluyordu. Çünkü hz. Peygamber insanların gönül bahçesinin anahtarını biliyordu. O anahtar, yumuşak huyluluktur. Daima güzel yüzlü, metanetli, rahmet yüklü olmaktır. O bahçeye, doğru anahtarla girersek nice Yesribi gönülleri medineye çeviririz. Ama önce kendi bahçemizdeki dikenleri kaldıralım; hazır sonbahar gelmişken bunu fırsat bilip elimize aldığımız çapa ve tırmıkları kendi gönül bahçemize de vuralım. Fırsat vermeyelim gönül bahçemizde zehirli hiçbir tohumun yeşermesine.
Mus’ab b. Umeyr gittiği Yesrib’i; İslam’ın davetiyle medineye çevirmişti. Yine bir gün Medineli olan Esad b. Zürare (r.a.) ile birlikte bir guruba İslam’ı anlatırken Abduleşheloğullarının lideri Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr’a: “Git şunları arazimizden çıkar. Gelmiş zayıf olanlarımızın aklını çelip, dinlerini değiştirmeye çalışıyorlar.” demişti.
Üseyd, Mus’ab b. Umeyr’in bulunduğu yere yalın kılıç gelmiş ve orayı terk etmesini istemişti. Mus’ab (r.a.) yüzünden hiç eksik olmayan tebessüm ve tatlı bir üslupla: “Buyur, otur. Biraz beni dinle. Hoşuna gitmezse hemen burayı terk ederim.” demişti. Üseyd: “Doğru söylüyorsun.” dedi ve oturdu. O oturuşun kalkışı çok farklı oldu. Müşrik olarak oturduğu yerden Müslüman olarak kalktı. (İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihâye, III, 152)
Mus’ab adeta gönül bahçesindeki güzel kokuları serpiyordu etrafına. Onu tehdit etmeye gelenin gönül bahçesine tebessümle girmeyi başarmıştı. İnsanların gönül bahçelerine girmeyi başarırsak orada hoş kokulu bir sada bırakabiliriz.
Sünnetin ışığında Tebliğ ve davetle memur olan mümin; muhatabını iyi bilmeli ve onun içindeki yarayı teşhis etmeli ve ona göre doğru dokunuşlar yapmalıdır. Kur’an’ın bu öğüdünü de kulağına küpe etmeli. (Sen ve kardeşin Harun) Firavun’a gidin, Ona yumuşak bir dille anlatın. Olur ki öğüt alır, veya (Allah’tan) korkar.” (Taha, 44). Allah’ım! İçimizi dışımızdan daha hayırlı ve temiz eyle. Bizlere iç güzelliği ver. Amin.