Şehirler de insanlar gibi çeşitli misyonlar yüklenir ve yüklendikleri misyonu uzun süre devam ettirirler. Hele bazı şehirler var ki misyon sahibi bazı insanlarla bütünleşir onların isim ve özellikleri ile anılırlar. Kaşgar denildiğinde, Kaşgarlı Mahmut; Konya denildiğinde, Mevlana’nın akla gelmesi gibi. Bu durumun tam tersi de olabilir. Mevlana denildiğinde, Konya’nın; Kaşgarlı Mahmut denildiğinde, Kaşgar’ın akla gelmesi gibi.
Bir şehir, kültür sanat merkeziyken, başka bir şehir ekonominin kalbi olabilir.
Tarihte yüklendiği misyonu uzun süre devam ettirip günümüze kadar getiren şehirler olduğu gibi, taşıdığı misyonu günümüzde kaybeden şehirler de mevcuttur.
Orta Çağda büyük bir ilim merkezi olan Belh, Buhara ve Ahlat, bu özelliklerini günümüzde devam ettiremeyen şehirlerdendirler. Belh, bugünkü Afganistan’da sıradan bir şehirdir. Hatta büyük bir kısmı Moğol saldırılarında yıkılmış harabe halindedir.
Buhara bugünkü Özbekistan’da yer almaktadır. Geçmişin izlerini taşısa da eski ihtişamından çok şey kaybetmiştir.
Ahlat ise 300 bine varan nüfusunu savaş, deprem ve yangın gibi felaketlerden dolayı devrin önemli yerleşim merkezlerinden olan Şam, Halep, Bağdat ve Kahire’ye kaptırmış, Musul ve Kerkük’e göndermiştir.
Orta Asya’dan Anadolu’ya yönelen Türkmen göçlerinin ilk durağı olması hasebiyle zaman zaman nüfusu artmış veya azalmıştır. Ahlat, yöneticilerinin bilim adamı ve sanatkârları himaye etmelerinden dolayı bir çok bilim adamı, tacir ve sanatkâr için de cazibe merkezi olmuştur. Devrin üç önemli ilim merkezinden biri olan diğer iki çağdaşıyla beraber “Kubbet-ül İslam” unvanını almış, birçok bilim adamı ve sanatkâr yetiştirmiştir.
Ahlat, günümüzde yaklaşık 30 bin nüfusu barındıran küçük bir yerleşim yeridir ama coğrafi konumu, doğal güzellikleri ve bünyesinde taşıyıp günümüze kadar getirebildiği tarihi eserleriyle önemli şehirlerimizden biridir.
Ahlat’taki tarihi eserler, Anadolu coğrafyasına sahipliğimizin bin yıllık şahitleridir. Tapu senedimizdir. Orta Asya’daki kültürün Anadolu’daki uzantısı ve yaşayan örnekleridir. Bu eserler, devrin sosyal ve ekonomik yaşantısı hakkında bilgi veren önemli belgelerdir. Sadece, Orhun Abidelerinin Anadolu’daki uzantıları olan Ahlat Mezar Taşlarındaki bilgilerden yola çıkarak devrin siyasi, ekonomik ve bilimsel konumu hakkında bilgi sahibi olunabileceği gibi yetişen sanat ve bilim adamlarının sayısı ve özelliklerine de ulaşmak mümkündür. Ahlat’ta yetişen ve başka şehirlere göç eden sanat ve bilim adamlarının, Ahlatî mahlasını kullanmaları sayesinde gittikleri yerlerde de alanlarında öncü olduklarını görmekteyiz.
Ahlat, belki orta çağdaki ihtişamına yeniden kavuşamaz, eski nüfusuna ve nufuzuna ulaşamaz ama o devrin şahitliğini devam ettirebilir. “Türkiye’nin Tapu Senedi” olma özelliğini koruyabilir.
“Kubbet- ül İslam” olan Ahlat’ın toprağı bereketlidir. Bugün de bu topraklardan feyz alan büyük bilim adamı ve sanatkârlar yetişebilir. Hatta fiziki yapısı dönüştürülerek tarihi ve kültürel dokusu ön plana çıkarılabilir. İstihdam imkânları sağlanarak nüfusu artırılacak olan Ahlat, ileride Türk Dünyasının Kültür Başkenti olabilir.
Malazgirt Zaferinin 947. yılı kutlamaları bu yıl 1071 Ahlat- Malazgirt adı altında yapılınca bambaşka bir önem kazandı. Kutlamalar Ahlat’ta başlayıp Malazgirt’te bitti. Doğrusu da buydu. Çünkü Ahlat, Sultan Alpaslan’ın karargâhını kurduğu yerdi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet BAHÇELİ’nin teklifi ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip ERDOĞAN’ın onayı ile Ahlat’ta yapılması kararlaştırılan “Ahlat Cumhurbaşkanlığı Köşkü” Ahlat’a verilen değerin somutlaşmış bir ifadesidir. Köşkün Ahlat’ın neresine yapılması gerektiği konusunda herkesin mutlaka bir fikri vardır. Ancak kararı verecek olanlar yetkililerdir/konunun uzmanlarıdır. Bu köşk yapıldığında, Sayın Cumhurbaşkanımız ve ondan sonra gelecek Cumhurbaşkanları mutlaka yılda en az bir kez Ahlat’ta konaklayacaklardır. Belki de Türk Cumhuriyetlerinin Cumhurbaşkanları, sanatçıları, yazar ve şairleri, bilim insanları da burada misafir edilecek ve Ahlat adı bütün Türk dünyasında duyulacaktır. 1071 Ahlat- Malazgirt kutlamaları uluslararası bir boyut kazanacaktır.
Neden olmasın, her şey bir hayalle başlar. Allah nasip etmeyeceği şeyi insana hayal ettirmez diye düşünüyorum.