Bu yıl 1071 Ahlat-Malazgirt Zaferinin 952. Yılını kutladık. Allah bu muhteşem zaferi dünya durdukça kutlamayı nasip etsin.
Bu yılki kutlama programına baktım, artık oturmuş kurumsallaşmış bir kutlama programı.
Han Otağının yanında 50 otantik çadırdan oluşan bir oba...
Türkiye’nin her bölgesinden gelen misafirlerin, kendi yörelerinin özelliklerini yansıtan sergileri…
Mahalli sanatkârların sergilediği el emeği göz nuru eserleri...
Atlı gösteriler... Cirit oyunları... Güreş müsabakaları… Yerli ve yabancı sanatçılar…
Ahlat Cumhurbaşkanlığı Köşkünde bakanlarla, valilerle toplantılar…
Devletin yönetim kademesinin Ahlat Selçuklu Mezarlığını ziyaretleri, fotoğraf çekimleri.
Türk Yıldızları’nın gösterileri…
Mehteran takımı gösterileri…
Her yıl daha da çeşitlendirilen, zenginleştirilen bir program…
Gördüğüm kadarıyla yetkililer, Ahlat’ta başlayan Malazgirt’te devam eden kutlamaların halkımız üzerinde oluşturduğu olumlu havayı teneffüs etmekten memnun görünüyorlar.
İnsanlardaki zafer coşkusunu görmek onları hem mutlu ediyor hem de geleceğe dair plan ve düşüncelerin hız kesmeden uygulamaya konması gerektiği sorumluluğunu omuzlarına yüklüyor.
Nedir bu düşünce ve sorumluluk, diye sorarsanız, söyleyeyim:
Ben, 1071 Ahlat-Malazgirt Zaferi kutlamalarının bugün olduğu gibi gelecek yıllarda da coşkuyla kutlanması için yasal bir zemine oturtulması gerektiği düşüncesindeyim.
On yıl sonra, yüz yıl sonra, hatta bin yıl sonra da aynı coşkuyla kutlanması için bu yapılmalıdır.
Kutlamalar, gelecek yıllarda siyasi iradenin inisiyatifine bırakılmamalıdır.
Kutlama programı planlanırken muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve bölgenin kanaat önderleri de çalışmalara dahil edilmelidir.
Program, devletin dayattığı değil, halkın teklif ve beklentisi yönünde oluşmalı, zaferde payı olanların kutlamalarda da izi olmalıdır.
Kutlamalarda yer alacak bütün kurum ve kuruluşların görev ve sorumlulukları belirlenmelidir.
Yapılacak etkinliklerde zaferin ruhuna gölge düşürecek tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır.
Sadece 1071 Ahlat- Malazgirt Zaferi değil, Miryokefalon, Mohaç, Varna, Preveze, Çirmen, Kût-ül Amâre vb. zaferlerin de aynı coşkuyla kutlanması gerekir diye düşünüyorum..
Gerçi bu, unut(tur)ulmuş zaferlerimizin yeniden hatırlanması, gündeme gelmesi, halkımız nezdinde itibar görmesi bazılarını rahatsız edebilir.
Etmelidir de.
Türk’ün kahramanlığının, Yunanlılara karşı kazandığımız zaferlerden ibaret olduğunu sananların başlarını döndürebilir.
Döndürsün de.
Görünüş itibarıyla Türk ve Müslüman ama gerçekte ne Türk ne de Müslüman olanları ürkütebilir.
Ürkütsün de.
Hakiden başka renk, kargadan başka kuş tanımayanları şaşırtabilir.
Şaşırtsın da.
Emperyalistler, mazlum milletlerin kanı ve gözyaşı üzerine kurdukları saltanatlarının tehlikeye gireceğini düşünüp korkuya kapılabilirler.
Kapılsınlar da.
Sekiz yüz Türk Akıncısının, 70 bin kişilik Haçlı ordusunu yendiği “Çirmen Zaferi”, beyni iğdiş edilen yeni neslin kafasındaki “Üç Yüz Spartalı” masalını yerle bir edebilir.
Etsin de.
Kürşatlar, Kara Muratlar, Tarkanlar, Deli Baltalar, Osman Baturlar… Örümcek Adamların, He-Manların, Ramboların, Che Gueveraların… yerini alabilir.
Alsın da.
Büyük Türk Milleti yüz yıl önce tarih sahnesine çıkmış bir millet değil ki.
Tarih Türk’ü anlatır.
Tarihten Türk Milletini çıkarırsanız, dünya tarihi denen bir şey kalmaz.
Dün olduğu gibi bugün de tarihi Türkler yazacaktır.
Üç kıta yedi denize hükmetmiş bir milletin, bugünkü sınırlara sıkışıp kalması; gönül coğrafyasından gelen seslere kulaklarını tıkaması mümkün değildir?
Zalimlerin subaşlarını tuttuğu günümüzde, mazlumlar için her yer Kerbela’ya dönüşmüştür.
Allah’ın adaletini yeniden dünyaya hakim kılacak bir güce ihtiyaç vardır.
Bin inanıyorum ki; bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmış olan Müslüman Türk Milleti bu görevi yeniden devralacaktır.
Yüzyıllar önce Altaylardan başlattıkları kutlu yürüyüşü yeniden başlatacak güç ve potansiyele sahip olan Türkler, - birileri istese de istemese de- yeniden geleceklerdir.
Yiğit düştüğü yerden kalkacak, bayrak indiği yerden yükselecektir.
Bütün mesele, kalkarken yiğidin elinden tutmak; yükselen bayrağa rüzgâr olmaktır.
Var mısın?...