Ahlat’ın duayen esnaflarından Burhan Ensari’yi dinledim, Ahlatlılar ve Ahlat’ı Sevenler Grubunda yaptığı bir söyleşide.
Kendisi, Ahlat’ın en eski esnaflarından biridir, 98 yaşında olduğunu söylüyor. Artık iş hayatını sonlandırmış, emekliye ayrılmış, Ahlat’la ilgili kültürel çalışmalar yapıyor. Zamanını bu tür çalışmalarla değerlendiriyor.
“Ahlat Dil ve Kültür” adlı bir kitabı yayımlanmış.
Ahlat’ta konuşulan dilin zamanla değiştiğini söylüyor. Unutulmuş veya unutulmaya yüz tutmuş kelime, deyim ve sözleri kayıt altına almış.
Gelecek kuşakların, dedelerinin konuştuğu dili, yaşanmışlıklarını, kültürünü öğrenmelerini, bilmelerini istiyor.
Güzel bir düşünce ve güzel bir çalışma.
Haddim olmayarak kendilerini tebrik ediyorum. Çalışmalarında başarılar diliyorum.
Eli kalem tutan büyüklerimizin, anılarını kaleme almaları, kendi dönemlerinde yaşadıklarını yazıya geçirmeleri, bugünümüze ve geleceğimize ışık tutması bakımından önemlidir.
Bu sayede kültürel mirasımız kaybolmayacak, zenginleşerek geleceğe aktarılacaktır.
Büyüklerimizden aldığımız mirası geliştirerek büyütmek ve ileriye taşımak da bugün bizlerin, yarın da bizi takip edecek olan eli kalem tutan hemşehrilerimizin görevi olacaktır.
Okuma yazma oranının yüksek olduğu Ahlat, bu konuda sıkıntı çekmeyecektir.
Burhan Ensari ağabeyimizin eseri bu konuda çalışma yapanların yolunu aydınlatacaktır.
Sohbet sırasında Burhan Ensari ağabeyimizin söylediği bir cümle dikkatimi çekti: “Ahlat, hırsızı ve dilencisi olmayan bir şehirdir.”
Evet, hırsızı ve dilencisi olmayan bir şehir… Bu cümle üzerinde biraz durup, düşünmek lazımdır.
Bu cümlenin arkasında büyük bir medeniyetin işaret taşları vardır.
O işaret taşlarını takip ederseniz, varacağınız menzil bugün de bütün dünyanın ihtiyaç duyduğu; varmak istediği menzildir.
O menzilde komşusu aç iken tok yatılmaz.
O menzilde komşu komşunun mirasçısı gibidir.
O menzilde komşunun canı, malı, namusu komşuya emanettir. Komşuda pişen komşuya düşer.
O menzilde imece diye bir şey vardır. Ortak işler elbirliği ile yapılır.
Oğlu askerde olan yaşlı ana babanın tarlası sürülür, ekilir; ekini biçilir; harmanı savrulur; kışlık ihtiyaçları elbirliği ile komşuları tarafından karşılanır.
O menzilde yetim ve öksüzler, toplumun tümüne emanettir. Emanete ihanet edilmez. Onlar el üstünde tutulur. Korunup kollanır. Çünkü onların yüzü suyunda Allah’ın rızası vardır. Merhameti, şefkati vardır.
O menzilde çocuğun terbiyesinden sadece anne babası değil bütün toplum sorumludur.
Çocuğun yaptığı yanlış gururunu kırmadan, incitmeden; amca, dayı, ağabey veya hala, teyze, abla dediği kimseler tarafından düzeltilir. Doğru davranışın nasıl olması gerektiği yine onlar tarafından öğretilir.
O menzilde büyüklere, yaşlılara hürmette kusur edilmez; çocuklar sevilir, korunup kollanır; gençlerin hataları hoş görülür.
O menzilde gözü tok, gönlü zengin, hayırsever, varlıklı insanlar vardır. Yetiştirilen üründen önce fakir fukaranın hakkı ayrılır. Ayrılır ki mal temizlensin ve bereketlensin.
Bayramlarda, düğünlerde önce yetim ve öksüzler sevindirilir. Fakir fukara doyurulur, giydirilir. İnanılır ki Allah’ın rızasını kazanmanın yolu onları sevindirmekten geçer.
O menzilde bahçesinde yetiştirdiği ürünleri, yoldan geçenlerin göz hakkıdır, yesinler diye bir kap içinde bahçe duvarının üzerine koyan bir anlayış vardır.
O menzilde herkesin gidip istediği kadar yiyebildiği vakıf meyve bahçeleri vardır. Meyvesi olmayanın değil hırsızlık veya dilencilik yapması, isteme ihtiyacı duyması bile mümkün değildir.
O menzilde kapılar kilitlenmez; komşu komşudan, herkes birbirinden emindir.
Güçlüden değil, haklıdan yana olan bir adalet sistemi vardır o menzilde.
O menzilde güçlü olup da aç kalan kimse yoktur ki hırsızlık yapsın.
O menzilde güçsüz olup da aç kalan kimse yoktur ki dilencilik yapsın.
O menzilde kanunlardan önce dinin, haram; ahlakın, ayıp; törenin, yanlış dediği yaptırımlar dikilir insanın karşısına.
O menzilde yapılan yanlışlık, haksızlık ve zulüm kuldan saklansa bile onu gören, duyan, bilen bir Allah vardır. Hesabı bu dünyada sorulmasa bile ahirette mutlaka sorulur inancı hakimdir.
İşte o menzillerden biri de Ahlat’tır
Ahlat, büyük bir medeniyetin beşiği, ilim merkezidir. Batı’yı aydınlatan güneşin doğduğu “Doğu”dur.
Batı’yı aydınlatan ışık hep Doğu’dan gelmiştir.
Bugün de, kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan vahşi kapitalizmin esir ettiği “Batı”nın kararan ufuklarını aydınlatacak; taşlaşmış yüreklerini yumuşatacak; merhameti, hoşgörüyü, hak ve adaleti hakim kılacak ışık yine doğudan gelecektir.
Gönül ister ki bu ışığın kaynağı yine, ileride büyük bir medeniyetin -Türk-İslam Medeniyeti- merkezi olacağını hayal ettiğimiz, hırsızı ve dilencisi olmayan şehir; Ahlat olsun.
Ama diyeceksiniz ki;
Artık Ahlat, Burhan Ensari ağabeyimizin sözünü ettiği Ahlat değildir. Ahlatlı o iyi insanlar iyi atlara binip gittiler.
Ahlat, göç veren aynı zamanda göç alan bir şehir. Yeni gelenler kadim Ahlat kültürüne yabacıdırlar, henüz o kültürü özümseyemediler.
Bahçe duvarının üzerine meyve sepeti koyan yok, Vakıf bahçeleri tarihe karıştı. Kapılar kilitlendi. Elektrik sayaçları direklerin tepesine monte edilir oldu.
Dünyayı kasıp kavuran vahşi kapitalizm Ahlat’ı da vurdu. Küçük esnafa nefes aldırmayan büyük marketler her tarafı sardı. Ahilik ruhu öldü. Yardımlaşma, dayanışma kelimeleri artık bir anlam ifade etmiyor. İnsanlar, attıkları her adımda bir menfaat beklentisi içerisine girdiler.
Dünya değişti. Zalimler, dünyanın her yanında su başlarını tuttular. Mazlumlara yaşama alanı bırakmadılar. Milyonlarca insan yerinden yurdundan edildi. Güçlünün haklı olduğu bir devirde yaşıyoruz. Bir avuç “Arz-ı Mevut”cu sekiz milyarlık dünyaya hükmediyor.
Dediklerinizde haklı olabilirsiniz ama unutmayın ki Peygamberimizi (SAV) taşlayanların neslinden, İslam’ın bayraktarlığını yapan kahramanlar yetişti.
Asırların emeği ile vücuda getirilen eşsiz medeniyetleri yerle bir eden Moğolların neslinden bilginler, alimler, devlet adamları çıktı.
Firavunların hüküm sürdüğü Mısır’a Yusuflar sultan oldu.
İnanıyorum ki hak ve adalet dünyaya yeniden hakim olacak, iyi atlara binip giden iyi insanlar geri döneceklerdir.
Yani ümitvar olmak lazım. Şeytana, şeytanlığını yapmak için mühlet veren Allah, dünyanın hakimiyetini şeytana bırakmaz.
Biz, karınca misali niyetimizi yapıp yola çıkalım. Mevlam isterse bizi o menzile eriştirir.