“Bu nasıl kader!
Kımıldamadan toz toprak olmak...
Bir acı firak, bir kara duman, bre şahin aman.
Bu nasıl kader!”
Nazım Hikmet’in dizeleriyle gözümüzde canlanan, kımıldamadan toz toprak olan memleketimin ciğerleri, o ciğerlerin yuva olduğu canlılar... Göğe yükselen kara dumanlar... Evinin, işinin yanışını çaresizce izleyen, bir yerlerden yardım bekleyen memleketlim... Elindeki bütün imkanları kendince seferber edip bir avuç da olsa suyu alevlere çekinmeden döken memleketlim... Diğer yandan haberleri izleyip memleketlisinin o hâlini görüp yanan her ağaç, her canlıyla beraber yüreği yanan; sönen her yangınla beraber yüreğine su serpilen memleketlim... Yediği yemek boğazından geçmeyip yemeğini diğer temel ihtiyaçlarla beraber afet bölgelerine yollayan memleketlim... Yangın sönmeden acısını yüreğine gömüp umudunu yitirmeyip daha acısı sönmemiş yerleri tekrar yeşertmek için çalışmalara başlayan memleketlim...
Bütün bunlar bana bir şey anımsatıyor: 100 yıl önce Anadolum; Yunanlar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler tarafından işgal edilmişken memleketi kurtarmak için halk tarafından “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!” diyerek ülkemi düşman elinden kurtarmak ve devletin yerine getiremediği görevlerini, birlik ve beraberlik içinde halkın yerine getirmesi için oluşturulmuş bir milli direniş örgütü: Kuvayımilliye.
Elbette o zamandan bu zamana değişen çok şey, bu durumla o durum arasında çok fark var. Fakat 100 yıl önce de halk birlik ve beraberlik içinde birbirine yardım edip, birbirini kollayıp vatanını savunuyordu, şimdi de faili meçhul yangınlara karşı halk birbirini kollayıp yangını söndürmeye ve acıları en aza indirmeye çalışıyor. 100 yıl önceki Kuvayımilliye ruhuyla bugün birbirimize yardım ediyor olmamız çok iyi bir şey olsa da birey-devlet ilişkisi bağlamında ilerleme kaydetmemiş olmamız ülkemiz için üzücü bir şey olsa gerek.
Bu acı günlerimizde, ülkemiz içeride orman yangınları ve kadın cinayetleri ile boğuşuyorken dışarıda milli sporcularımız olimpiyatlarda yüreğimize bir nebze olsun su serpiyor: Mete Gazoz, Rıza Kayaalp, Buse Naz Çakıroğlu, Yasmani Copello, Yasemin Adar, Filenin Sultanları... Başarılarıyla, birkaç saniyeliğine de olsa içimizi rahatlatıyorlar. Açıklamalarıyla yüreklerinin bizimle olduğunu bizlere derinden hissettiriyorlar. Özellikle Filenin Sultanları’nın yıldız oyuncusu, güçlü kadın Eda Erdem Dündar’ın sözlerini sizinle paylaşmak istiyorum: “Karmaşık duygular içerisindeyiz. Belki biz buradayız fakat aklımız hep Türkiye’de. Çok üzülüyoruz ama birkaç saatliğine burada yaptıklarımızla halkımızın aklının başka yerde olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Umarım, ülke olarak biraz nefes alabiliriz.”
Doğal afetler hayatımızın bir gerçeği. Bizim elimizde olan onlarla başa çıkabilmek ve her an her afete hazır bir şekilde tüm önlemlerimizi alabilmek. Gerektiği yerde, gerektiği zamanda müdahalede bulunabilmek. Bu ülke bizim, başka bir ülkemiz yok. Ağacıyla, ormanıyla, kuşuyla, deniziyle, göğüyle, gölüyle bizim. Onlara acı çektirmeyelim. Gözümüzün önünde yok olup gitmelerine izin vermeyelim. Memleketimiz elimizden kayıp gitmesin. Başımıza gelen bu felaket son olsun. Bu son olsun, Ahlat, bu son olsun!
ÖZGÜ GÜLSAR, MARMARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ