Ülke, hiçbir şeyden/ hiç kimseden korkmayan kahramanlarla dolu. Mikrofonu eline alan, avazı çıktığı kadar bağırıyor:
“Benim hiçbir kimseden korkum yok!”
“Benim hiçbir şeyden korkum yok!”
“Beni korkutacak adam henüz anasından doğmadı!”
“Ben, adamın anlını karışlarım!”
“Ben…!”
E, el yumruğu yemedikleri belli, kendi yumruklarını balyoz zannediyorlar.
Politikacısından, gazetecisine; mafyasından, mahalle kabadayısına; darbecisinden, bilmem nesine…
Aklınıza kim gelirse, tek tek veya koru halinde, hiç kimseden/ hiçbir şeyden korkmadığını söyleyip duran yığınlarca insan.
Bu kadar kahramana sahip olan ülkenin geleceğinin çok parlak olması, Düşman olarak gördüklerinin tehditkâr davranışlarına, “bana mısın?” bile dememesi gerekir.
Gerçi korkulacak bir şeyin olmadığını biz ta çocukluğumuzda öğrenmiştik. Çünkü bizim bir tekimiz bile dünyaya bedeldi. Dünyada bizden milyonlarca olduğuna göre korkmamız için herhangi bir sebep yoktu.
Madem ki hiçbir şeyden/ hiç kimseden korkumuz yok neden iki de bir bunu tekrarlayıp durduğumuza da bir anlam veremiyorum.
Sizi bilmem ama, ben korkunun çok insani bir duygu olduğuna inananlardanım.
İnsan korkar. Hayvan da korkar. Hatta bütün canlılar korkar. Cansız varlıkların korku karşısında nasıl bir tepki verdiklerini ölçemediğimizden onlar hakkında bir şey söylemek doğru olamaz.
Neden, nelerden, nasıl ve niçin korkarız?
Yaşamak için aldığımız tedbirlere bakılırsa ölümden korkuyoruz. Hem de çok korkuyoruz.
Doymak bilmeyen mal biriktirme hırsımıza bakılırsa, aç ve açıkta kalmaktan da çok korkuyoruz.
Her önüne gelene eğildiğimize, el ovuşturup el-etek öptüğümüze bakılırsa, mevki ve makamımızı kaybetmekten de korkuyoruz.
Sigorta şirketleri, kamera üreticileri, güvenlik şirketleri varlıklarını, bin bir zahmetle biriktirdiği malının bir gün elinden çıkacağından; arabasının kaza yapacağından; evine, iş yerine hırsız gireceğinden; yangından, depremden vs. korkan insanlara borçludurlar.
Sayıları, adım başı karşılaşacağımız; gelirleri, dudak uçuklatacak kadar çok olan bu şirketlere bakınca insanların herkesten ve her şeyden korktuklarını, hem de çok korktuklarını anlamamak zor değildir.
İnsan, bazı sebeplerden toplum nezdinde rezil olmaktan; yalancı, sahtekâr damgası yemekten; varsa itibarını kaybetmekten korkar. Teşebbüs ettiği işte başarısız olmaktan korkar.
İnsan, zenginken fakir düşmekten; sağlıklıyken hasta olmaktan; gençken bir gün ihtiyarlayıp ele-ayağa düşmekten; dünyaya doymadan, hayatın tadını çıkarmadan ölmekten korkar.
İnanıyorsa yani Müslümansa kul hakkı yemekten -yediği kul hakkını bu dünyada ödemekten kurtulsa bile ahirette hesabını vermekten kurtulamayacağını bildiği için- korkar. Millete hizmet noktasında, layık insanların gelmesi gereken mevki ve makamları,-layık olmadığı halde- torpille/ahbap-çavuş ilişkisiyle işgal edip ülkenin önünü tıkamaktan korkar.
İnanmayan kanundan; inanan yani Müslüman ise hem Allah’tan hem de kanundan korkar.
Demek ki korkuyoruz, hem de çok. Ancak bunu itiraf etmekten de korkuyoruz. Erkekliğimize yediremiyoruz.
Erkek adam korkar mı?!
Korkar tabi. Hem de öyle bir korkar ki, korkusunu belli etmekten, dile getirmekten bile korkar. Korkaklar tarafından, korkaklıkla suçlanmaktan korkar. Yiğitliğine, erkekliğine laf gelmesinden korkar. Korkar da korkar.
Ve bu korku, güçlüleri, bir gün güçlerini kaybedecekleri korkusuyla kanunlarla örülmüş zırhların içine hapseder.
Haydi gelin, “ben hiçbir şeyden/hiç kimseden korkmam” yalanını söylemekten vazgeçelim. Dürüst olalım.
Topluma pompaladıkları korkular yüzünden birilerinin esiri olduğumuzu itiraf edelim. Bizi korkutanların yani öcülerin üzerine gidelim.
Sonuçta korkularımızdan kurtulamasak da en azından biraz hafifletebiliriz.
Ne dersiniz?
Yoksa Siz, hiçbir şeyden/hiç kimseden korkmayanlardan mısınız?
O zaman sizin kaybedecek hiçbir şeyiniz yoktur veya kalmamıştır.
Yani, kurttan korkmuyorsanız…